12 Ocak 2012 Perşembe

SANAT HINZIR VE UTANGAÇ BİR DIŞAVURUMCUDUR

Sanatla Tedavi / Art terapi / Ruh Sağlığı ve Sanat
Dr.Nevin Eracar
"Sanat hınzır ve utangaç bir dışavurumcudur. Evrendeki 7 ses ve 7 rengin 
etkileşiminden doğan sihir insanın da hallerini yansıtır ve... "
Sanat terapileri ve sanatla çalışmalar, uygulamalı psikoloji hizmetleri içinde gerek tanıma ve tanımlama, gerekse geliştirme ve değiştirme amaçlarıyla yer alır. Özel yöntemler, teknikler ve problemin niteliklerine duyarlı projelerle uygulanır.
Sanat ve Psikoterapi 
Sanat ve Psikoterapi yapı sal olarak benzerler. Her ikisinde de içe atılmış veya içe alınmış yaşantıların, şimdi ve buradaki yaşantıya etkileri, yansımaları vardır. İçe atım, sanatın içeriğini, içe alım süreci ise biçim ve tarzını oluşturur. İçe atılmış yaşantılar bir yolla dışa vurulamazsa ruh sağlığı risk altındadır. Sanat, bu riske karşı koru yucu i şle v görür. Psikoterapi ve eğ itim ( insan gelişimi ve sağaltımı ) alanında iç e atı lmış, birikmi ş olanlar ı n üstüne sağlıklı bir yapı inşa edilemez. Gerek t erapist gerekse eğ itimci, öncelikle kişinin iç dünyasını, duygu, düşünce ve davranış paternlerini tanımak, gelişimi bu paternlerden yola çıkarak tasarlamak durumundadır. İşte sanatla çalışma, bu tanıma sürecini kolaylaştırma ve hızlandırma işlevi görür.
Sanatla tedavi, sanatı n tedavi ve eğitimde kullanımı ve/ya art terapi hizmetinin rehabilitasyon hizmetinden farklı bir yetkinlik, sorumluluk ve yükümlülük taşıması gereklidir.
Öte yandan travma açı sından fazlasıyla risk taşıyan ülkemiz insanına götürülecek ruh sağlığı hizmetlerinin gerek koruma gerekse iyileştirme yönünde var olandan daha yoğun bir kapsam ve hız kazanmasına ihtiyaç vardır.
Art Terapi ve Yaratıcılık 

Her insan yaratıcı doğar, sosyal uyumu kazanırken bu yetiyi kaybeder.


İnsan, doğası gereği toplumsal bir yapı içinde gelişebilir. Çevreye adaptasyon için geçirmesi gereken süre diğer canlılardan hem çok daha uzun ve hem de bir hayli zorludur. Dünyaya davet edilen yeni neslin türün devamını sağlamak yanında kültürün taşıyıcısı olmak gibi bir görevi vardır. İçinde doğup büyüdüğü çevrenin biçimlendirici, belirleyici etkisi ile insan, kendini yetiştirenlere benzemek durumunda kalır.Yine kültürün etkisi ile doğuştan getirdiği yaratıcı potansiyeli yavaş yavaş kaybeder. Konservatif kültürün önerdiği yolları yürür, aynı kültürün araçlarını benimser ve yalnızca çevresinde var olan olanakları kullanır.. Aslında güvenli görünen bu uyum hali, bir yandan da yaratıcılığı kısıtlar ve hatta köreltir. Kişi, karşılaştığı yeni ve özel durumları algılama, tanımlama gibi yetilerini yavaş yavaş kaybeder. Problem çözme ve risk yönetimi becerileri zayıflar. Kendi gücüne olan güveni giderek kırılır. Yaşla birlikte ortaya çıkan depressif özellikler kişiliğe hakim olur. Yeni uyaranlara kapanma olarak kendini gösterebilen bu tablo yaşlılığa giderken hızla artar ve bir tür bunaklık hali yerleşir. Giderek daha sık rastlanan Alzheimer hastalığında biyolojik etmenler kadar, (belki onlardan daha çok) psikolojik ve sosyal koşullanmaların rolü vardır. Yaratıcılığı hiç ön görmeyen toplumsal beklentiler, moda, herkesin birbirine benzemesini öneren ve onaylayan kültür, insanın yavaş yavaş yok oluşudur aslında.
Sanat, dışavurumcu niteliği ile yenilenmeyi ve kendini yeniden yaratmayı sağlar 

Kültürün biçimlendirici etkileri sosyal yaşamın zorunlu bir parçasıdır. İçinde bulunduğumuz insan topluluğuna ihtiyacımız vardır ve bazı ortak paydalar ile birlikte yaşanabilir ancak. Tabi ki sosyal yaşam bazı yaşantıları içe atıp katlanarak sürmektedir. Bu zorluklar ister istemez yaşanacaktır. Anne ile çocuğun ilişkisinden, aile içi ilişki dinamiklerine kadar giden, okullardan başlayarak tüm kurumsal yapılanmalarda kişiler arası ilişikleri belirleyen görünür ve görünmez pek çok kural var. Kuşkusuz kuralların olması zorunlu. Bizleri korumak için! İşimize gelmeyen pek çok şeye katlanmak durumundayız. Bunları içimize atarız ve sürekli birikirler. Birikmesi sorun değil aslında. J.L.Moreno yaratıcılık için malzeme olarak görür bu birikenleri. Burada yaratıcılık, kendi için kendi zamanını doğru kullanmak, kendi yaşam enerjisini istediği yönde üretken kılmak, ruhsal dinginlik, ruhsal ve bedensel sağlık için keyifli, esprili bir insan haline gelmek anlamındadır.
Art terapi/sanatla tedavi ve/ya eğitim bireyin yaratıcılığını tetikleyip, ortaya çıkarırken aynı zamanda kişinin "bir" ve "birlikte olma" kapasitesini geliştirebilir.
Sanatla çalışma koruyucu ve iyileştirici ruh sağlığı işlevlerini içerir.
Ailelerden, okullara, öğretmenlerin yetiştirilmesinden iş ve çalışma ekiplerinin oluşumuna kadar her türlü kurumsal ortamda var olan bütün işleyiş korunurken insanın birey olarak mutluluğu ve ruhsal sağlığı da korunabilir.
Eğitim, yönetim, işleyiş, yapılanma ve yeniden yapılanmalarda durumsal analizler, veri toplama değerlendirme ve iyileştirici önlemlerin planlanıp uygulanması, art terapi yöntemleriyle sağlanabilir. Alışılagelmiş analiz ve değişim metotlarının aksine zaman tasarrufu sağlamak ve değişime dirençli yapıları eğlenceli bir çerçevede çözmek mümkündür.
Özellikle psikodinamik, fenomenolojik ve gelişimsel kuramları temel alan felsefi yaklaşımlar ve yönelimler içinde ve bu yönelimleri benimsemiş olan çalışmacıların kullanabileceği tekniklerle uygulanır.
Yaşamın resmi, geçmişin renkleri ve geleceğin ritmini birlikte yoğurup bizden sonraya kalacak değerli bir eser olabilir aslında… 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder