29 Mayıs 2012 Salı


İnsan olmak


Basit görünen bir başlık, ama biraz düşündüğümüzde pek çok açılımı olabileceğini anlıyoruz…
Nedir insan olmak, nasıl bir serüvenin içinde olmaktır, bedeli nedir, nasıl taşınır yaşam ve nereden nereye uzanır bu yolculuk? Bir gün mutlak bitecek olan yaşam yolumuzu böylesine zorlaştıran nedir? Kendimizle nasıl bir ilişki ve diğer insanlarla nasıl bir bağ kurmaktayız ki, bitmek bilmeyen zorlukların içinde kalırız bazen? Sosyal yaşam, öğenim hayatı, politika, ekonomi, dünya hakkındaki algımız ve insanlık adına sürekli tanık olduğumuz savaşlar! İyilik ve kötülük! Doğul ve yanlış, güzel ve çirlikin… Bu zıtlıkların dengesini bulmak veya yaratmak nasıl mümkün olabilir?
Diğer canlılardan farklıyız.Doğaya karşı zayıf ve savunmasız bir yapımız var.  Ama  zayıflığımızı adeta bir tazminat gibi bize sunulmuş olan akıl sayesinde aşmak mümkün. Ne kadar yapabiliyoruz? Ne kadar aşabiliyoruz savunmasız varlığımızı. Doğumundan başlayarak  önce anneye ve sonra aileye veya benzeri bir sosyal yapıya  olan mutlak ihtiyacımız nasıl bir belirleyici? Aile ve sonra sosyal yaşamın, okul yaşamı ve yetiştirilme koşullarının etkileri nasıl yansıyor kişisel tarihimize?  Sosyal çevrenin bize sağladığı beslenme ,barınma ve korunma olanaklarından fazla nelere ihtiyacımız var? Fiziksel koşullarımızı değiştirmek, daha konforlu, daha zengin  ortamlarda yaşamak, basit bir barınma ihtiyacının karşılığı mıdır yalnızca? Yoksa zayıflıklarımızı aşmaya çalışırken hemcinslerimizle girdiğimiz (ya da otomatik olarak sokulmuş olduğumuz) anlamsız (ya da anlamlı!) bir yarış için çalışmaya mı koşullandık?  Belki  aslında kaçınılmaz olan, toplumsal yaşamın doğal sonucu bu yarışma hali.
İnsan olmak zor, karmaşık, kapsamlı bazı düşünmelerle ve çıkarsamalarla anlamaya çalıştığımız bir varoluş sorumluluğu. Sadece fiziksel ihtiyaçlarımızın karşılanması ile yetinemeyen yapımız başımıza neler açmakta?
Uzun ve zahmetli yollardan geçip bir meslek, bir diploma sahibi oluyoruz. Sonra daha yüksek mertebeler , mevkiler için uğraş başlıyor. Herkes kendine göre bir yarış içinde. Kişiler, kurumlar, ülkeler, artık vazgeçilmesi imkansız bir koşudalar. Dönüşü yok! Dünyamızı, galaksimizi, tahrip etmiş, iklimleri bozmuş, suyun ve rüzgarın yönünü değiştiren yanlışları yapmış da olsak biz buyuz. İnsanız…
Herşeye rağmen, bütün saçmalığımıza, yanılgımıza, zayıflıkları yeni zayıflıklarla aşma çabalarımızın anlamsızlığına rağmen, kabul edelim ki hala sevgiye ve muhabbete ihtiyacımız var. Kabul görmeye, beğenilmeye, tercih edilmeye ihtiyacımız var. Gülmeye, eğlenmeye, dağıtmaya ve sonra yeniden toparlanmaya ihitiyacımız var. Aslında, yaptığımız işlerin verdiğimiz emeklerin, gösterdiğimiz çabaların asıl hedefi de bu! Mutlu , ya da huzurlu olmak.  En azından kişisel serüvenimizden haberdar olmak. Dün ve bugün arasındaki bağları dürüstçe kurmaya çalışmak. Kendi yaşam ve varoluş sorumluluğunu yerine getirme gayreti içinde olmak.
İnsan kendini, kendi geçmişini gözden geçirdiğinde nelerle karşılaşır? Zamanında düşülen yanılgılar, Yapılmış yanlışlar, haksızlıklar, eksik veya yanlış kodlanmış anılar, adeta yanlış arşivlenmiş dosyalar gibidir. Bizi sürekli kendine çeker.  Bunlarla dürüstçe karşılaşmak, yeniden düşünmek önemli!. Geçmiş hesaplar, bilgisayarımızda açık kalmış dosyalar gibi zihnin enerjisini yutuyor, dikkatimizi yavaşlatıyor, hatta bozuyor. Yıllar içinde yüksek pozisyonlara geliyoruz, paralar kazanmış ,konforlu hayatlar kurmuş oluyoruz, ama huzur başka bir şey. Bu yüzden şehirler kirli ve ağır bir his veriyor bize. Hergün gittiğimiz ve uyanık zamanımızın çoğunu kapsayan iş yeri ve süresi  yük gibi yaşanıyor. Bu yüzden kariyerinin zirvesinde olan bazı kişiler sahil kasabalarına kaçıp oralarda yaşama hayalleri kuruyor ve hatta bunu yapıyorlar. Oysa insan kendi hakkında etraflı ve dürüst bir muhasebe yapmadan nereye gitse huzurlu olamayacak…
Huzuru ve dinginliği sağlamak mümkün. Başka bir yaşam da mümkün. Aynı yerlerde, aynı işleri yapmaya devam ederken,aynı insanlarla yaşam sürerken, huzur ve sükuneti, mutluluk ve eğlenceyi, sabır ve coşkuyu, aynı zamanda bulmak da mümkün.  Neyi neden ve nasıl yapmış olabilirim? Eşimle kavga ederken aslında neyin peşindeyim? Kızım hakkında duyduğum kaygı nasıl şekilleniyor? Oğlumun geleceği beni neden  bu denli kaygılandırıyor? Müdürüme neden bu kadar kızgınım? Çalışma arkadaşlarım neden bazen sinirime dokunuyor?  Hergün daha bir keşmekeş halini alan trafikte giderek daha da mı sinirleneceğim? Sağlığımı bu koşullarda nasıl korurum? Allah sonumu hayır edecek mi , her şeye rağmen?
Bu sorular hakkında  düşünmek, çalışmak, duygusal ve akılcı bağlantıları birlikte yakalamak mümkün.
İşimle ve eşimle barışık yaşamak mümkün. Sevmediklerimiz ve seçmediklerimizle de iletişim ve barış içinde olmak mümkün. Saygı duymadığımız ama katlanmak zorunda olduğumuz her şeyle saygı çerçevesinde yaşarken zarar görmemek mümkün…
Bu cümlelerin her biri bir başlık olabilir.  Hayatın koşturmaları içinde bunalmış insanlara, (hangi meslek grubunda olurlarsa olsunlar) yine hayatın komik çelişkilerini göz önüne koyarak gülme yolunu açamk, gülerken düşünmek, düşünürken eğlenmek, minik oyunlarla kendini anlamak ve değişim yolunu açmak mümkün… Yeter ki, onları ciddiye alaım. Yaşadıkları zorlukları gerçekten anlayalım, sabırlı ve empatik bir tutumla bakalım. Aklı fikri yerinde başarılı yetişkin insanlara ders verip yüksekten uçmak yerine birlikte düşünme ve öğrenme yöntemlerini ve tekniklerini kullanalım. Birlikte gülelim ve öğrenelim.
Hadi, şimdi başlayalım!

2 yorum:

  1. öylesine yazılmış bir yazı işte...

    YanıtlaSil
  2. Öylesine ama içi dolu dolu,her satır her cümle ayrı bir anlam taşıyor. Yaşamın özeti desem değil, kendisi desem belki ama herşeyden önemlisi yaşanması gereken ve hiçbir zaman yadsınamayacak gerçekler ile dolu.
    Düşünce ve kaleminize sağlık.
    Teşekkürler

    YanıtlaSil