İnsan olmak
Basit görünen bir başlık, ama biraz düşündüğümüzde pek çok
açılımı olabileceğini anlıyoruz…
Nedir insan olmak, nasıl bir serüvenin içinde olmaktır,
bedeli nedir, nasıl taşınır yaşam ve nereden nereye uzanır bu yolculuk? Bir gün
mutlak bitecek olan yaşam yolumuzu böylesine zorlaştıran nedir? Kendimizle
nasıl bir ilişki ve diğer insanlarla nasıl bir bağ kurmaktayız ki, bitmek
bilmeyen zorlukların içinde kalırız bazen? Sosyal yaşam, öğenim hayatı,
politika, ekonomi, dünya hakkındaki algımız ve insanlık adına sürekli tanık
olduğumuz savaşlar! İyilik ve kötülük! Doğul ve yanlış, güzel ve çirlikin… Bu
zıtlıkların dengesini bulmak veya yaratmak nasıl mümkün olabilir?
Diğer canlılardan farklıyız.Doğaya karşı zayıf ve savunmasız
bir yapımız var. Ama zayıflığımızı adeta bir tazminat gibi bize
sunulmuş olan akıl sayesinde aşmak mümkün. Ne kadar yapabiliyoruz? Ne kadar
aşabiliyoruz savunmasız varlığımızı. Doğumundan başlayarak önce anneye ve sonra aileye veya benzeri bir
sosyal yapıya olan mutlak ihtiyacımız
nasıl bir belirleyici? Aile ve sonra sosyal yaşamın, okul yaşamı ve
yetiştirilme koşullarının etkileri nasıl yansıyor kişisel tarihimize? Sosyal çevrenin bize sağladığı beslenme
,barınma ve korunma olanaklarından fazla nelere ihtiyacımız var? Fiziksel
koşullarımızı değiştirmek, daha konforlu, daha zengin ortamlarda yaşamak, basit bir barınma
ihtiyacının karşılığı mıdır yalnızca? Yoksa zayıflıklarımızı aşmaya çalışırken
hemcinslerimizle girdiğimiz (ya da otomatik olarak sokulmuş olduğumuz) anlamsız
(ya da anlamlı!) bir yarış için çalışmaya mı koşullandık? Belki
aslında kaçınılmaz olan, toplumsal yaşamın doğal sonucu bu yarışma hali.
İnsan olmak zor, karmaşık, kapsamlı bazı düşünmelerle ve
çıkarsamalarla anlamaya çalıştığımız bir varoluş sorumluluğu. Sadece fiziksel
ihtiyaçlarımızın karşılanması ile yetinemeyen yapımız başımıza neler açmakta?
Uzun ve zahmetli yollardan geçip bir meslek, bir diploma
sahibi oluyoruz. Sonra daha yüksek mertebeler , mevkiler için uğraş başlıyor.
Herkes kendine göre bir yarış içinde. Kişiler, kurumlar, ülkeler, artık
vazgeçilmesi imkansız bir koşudalar. Dönüşü yok! Dünyamızı, galaksimizi, tahrip
etmiş, iklimleri bozmuş, suyun ve rüzgarın yönünü değiştiren yanlışları yapmış
da olsak biz buyuz. İnsanız…
Herşeye rağmen, bütün saçmalığımıza, yanılgımıza,
zayıflıkları yeni zayıflıklarla aşma çabalarımızın anlamsızlığına rağmen, kabul
edelim ki hala sevgiye ve muhabbete ihtiyacımız var. Kabul görmeye,
beğenilmeye, tercih edilmeye ihtiyacımız var. Gülmeye, eğlenmeye, dağıtmaya ve
sonra yeniden toparlanmaya ihitiyacımız var. Aslında, yaptığımız işlerin
verdiğimiz emeklerin, gösterdiğimiz çabaların asıl hedefi de bu! Mutlu , ya da
huzurlu olmak. En azından kişisel
serüvenimizden haberdar olmak. Dün ve bugün arasındaki bağları dürüstçe kurmaya
çalışmak. Kendi yaşam ve varoluş sorumluluğunu yerine getirme gayreti içinde
olmak.
İnsan kendini, kendi geçmişini gözden geçirdiğinde nelerle
karşılaşır? Zamanında düşülen yanılgılar, Yapılmış yanlışlar, haksızlıklar,
eksik veya yanlış kodlanmış anılar, adeta yanlış arşivlenmiş dosyalar gibidir.
Bizi sürekli kendine çeker. Bunlarla
dürüstçe karşılaşmak, yeniden düşünmek önemli!. Geçmiş hesaplar,
bilgisayarımızda açık kalmış dosyalar gibi zihnin enerjisini yutuyor,
dikkatimizi yavaşlatıyor, hatta bozuyor. Yıllar içinde yüksek pozisyonlara
geliyoruz, paralar kazanmış ,konforlu hayatlar kurmuş oluyoruz, ama huzur başka
bir şey. Bu yüzden şehirler kirli ve ağır bir his veriyor bize. Hergün
gittiğimiz ve uyanık zamanımızın çoğunu kapsayan iş yeri ve süresi yük gibi yaşanıyor. Bu yüzden kariyerinin
zirvesinde olan bazı kişiler sahil kasabalarına kaçıp oralarda yaşama hayalleri
kuruyor ve hatta bunu yapıyorlar. Oysa insan kendi hakkında etraflı ve dürüst
bir muhasebe yapmadan nereye gitse huzurlu olamayacak…
Huzuru ve dinginliği sağlamak mümkün. Başka bir yaşam da
mümkün. Aynı yerlerde, aynı işleri yapmaya devam ederken,aynı insanlarla yaşam
sürerken, huzur ve sükuneti, mutluluk ve eğlenceyi, sabır ve coşkuyu, aynı
zamanda bulmak da mümkün. Neyi neden ve
nasıl yapmış olabilirim? Eşimle kavga ederken aslında neyin peşindeyim? Kızım
hakkında duyduğum kaygı nasıl şekilleniyor? Oğlumun geleceği beni neden bu denli kaygılandırıyor? Müdürüme neden bu
kadar kızgınım? Çalışma arkadaşlarım neden bazen sinirime dokunuyor? Hergün daha bir keşmekeş halini alan trafikte
giderek daha da mı sinirleneceğim? Sağlığımı bu koşullarda nasıl korurum? Allah
sonumu hayır edecek mi , her şeye rağmen?
Bu sorular hakkında
düşünmek, çalışmak, duygusal ve akılcı bağlantıları birlikte yakalamak
mümkün.
İşimle ve eşimle barışık yaşamak mümkün. Sevmediklerimiz ve
seçmediklerimizle de iletişim ve barış içinde olmak mümkün. Saygı duymadığımız
ama katlanmak zorunda olduğumuz her şeyle saygı çerçevesinde yaşarken zarar
görmemek mümkün…
Bu cümlelerin her biri bir başlık olabilir. Hayatın koşturmaları içinde bunalmış
insanlara, (hangi meslek grubunda olurlarsa olsunlar) yine hayatın komik
çelişkilerini göz önüne koyarak gülme yolunu açamk, gülerken düşünmek,
düşünürken eğlenmek, minik oyunlarla kendini anlamak ve değişim yolunu açmak
mümkün… Yeter ki, onları ciddiye alaım. Yaşadıkları zorlukları gerçekten
anlayalım, sabırlı ve empatik bir tutumla bakalım. Aklı fikri yerinde başarılı
yetişkin insanlara ders verip yüksekten uçmak yerine birlikte düşünme ve
öğrenme yöntemlerini ve tekniklerini kullanalım. Birlikte gülelim ve öğrenelim.
Hadi, şimdi başlayalım!
öylesine yazılmış bir yazı işte...
YanıtlaSilÖylesine ama içi dolu dolu,her satır her cümle ayrı bir anlam taşıyor. Yaşamın özeti desem değil, kendisi desem belki ama herşeyden önemlisi yaşanması gereken ve hiçbir zaman yadsınamayacak gerçekler ile dolu.
YanıtlaSilDüşünce ve kaleminize sağlık.
Teşekkürler