21 Ocak 2012 Cumartesi

Ne çok şeyden etkileniyoruz.Bilerek veya bilmeyerek...

ZAMAN - MEKAN VE SİZ
(Algı-dikkat ve yaşantılar üzerine sıradan bir sohbet)

Dr. Nevin Eracar. Kln. Psikolog, psikoterapst, eğitimci.
6.12.1999


Gelin, sizlerle bugün, özel bir yolculuğa çıkalım. Zaman ve mekanı, yani kısaca yaşamı, özel görüntü ve hazlarla algılayıp tanımlayabileceğiniz bir yolculuğa.

         Önce keyifle kurulun koltuğunuza. Derin bir soluk aldıktan sonra kapatın gözlerinizi. İlk işiniz, kendinizi soluğunuzu dinlemeye bırakmak. Bu arada eğer isterseniz, hoşlandığınız bir müziği de yolculuğunuza katabilirsiniz. Sizi gevşetip rahatlatacak bir müziği.

         Artık hazırız. Kendinizi soluğunuza bırakın. Sadece onu, nasıl soluduğunuzu izleyin. Bedeninizin yavaş yavaş gevşeyip tüm kaslarınızın kendini bıraktığını hissedeceksiniz. Siz de bırakın kendinizi yer çekimine ve giderek ağırlaşın. Ağırlığınızı duyumsayın.

         Uzayda ve zamanda kapladığınız yer ve bunu hissetmek ne kadar önemli düşündünüz mü hiç? Yaşam bundan. Bu anı hissetmekten ibaret aslında...

         Şimdi yaşamınızın en çık geçtiği mekanlarda hayal edin kendinizi. Her gün en çok bulunduğunuz mekanları. İşyerinizi, evinizi, gittiğiniz kafeleri,...
Ne var gözlerinizin önünde?  Ortam ve işlevleri sınırlayıp belirleyen duvarlar, geçiş için kullandığımız kapılar, ihtiyaçlara göre düzenlenmiş mekan. Mekan ve nesneler. Hepsinin belli amaçları var. Bakın bakalım gördükleriniz hoşunuza gidiyor mu? Baktığınızda keyifli bir soluk alabileceğiniz görüntüler var mı? Çevre nasıl düzenlenmiş? Bu mekan oluşurken sizin bakışınız, algılarınız ve çağrışımlarınız düşünülmüş mü? Gördükleriniz size neler hatırlatıyor? Çevreyi güzelleştirmek için varolan resimler, başka sanat objeleri nasıl duygular uyandırıyor sizde?

         Deniz, orman, ilkbaharda yeniden yaşama koşturacak ağaçların sarı-kırmızı sonbahar hazları, "bir yürüyüş anısını", "şu denizin yakınında olmayı" ya da bazen hepimize başka başka anlamları çağrıştırıp üzerine yapılan konuşmaları, sohbetleri anımsatıyor mu? Acı, tatlı yaşantıları getiriyor mu aklınıza? Huzur mu veriyor gördükleriniz yoksa içinizi mi sıkıyor? Bir bakın bakalım.

         Pekiyi, nasıl olsun isterdiniz? Bunu düşündünüz mü hiç? Ev ya da iş veya geçmiş zamanlar düşünüldüğünde aklınıza önce mekanların geldiğinin farkında  mısınız? Dahası, geçmiş yaşantılara, çocukluk ve gençlik anılarınıza gittiğinizde tüm yaşantıların mekanla birlikte saklandığının farkında mısınız?

Gestaltçiler* algıları zemin ve desenlerin birlikte oluşturduğunu savundular. Yaşantılarımız da içinde yer aldıkları mekanın desenleri, fonun parçaları oluyor.

Mekan ve nesneler çok önemli. Ortam ve içindekilerin bizde uyandırdığı duygular, çağrışımlar çoğu zaman farkında olmadan yüklenip taşıdığımız olgulardır. Grilerle donatılmış resmi daireler, içerisinde kahverengi koltuk, iskemle ve masaların tıkış tıkış yerleşimi, üzerlerinde yıllanmış, tozlanmış, üst üste birikmiş dosya ve evraklar getirin aklınıza. İç sıkıntısı ve hemen oradan uzaklaşma duygusu verir insanlara. (Ama hemen uzaklaşmak şöyle dursun uzun kuyruklarda akşamlara kadar beklenir genellikle böyle yerlerde) İşte bu yaşantılar zaman içinde birikip bu yerlere karşı olumsuz duygular biriktirmemize neden oluyor. Hatta belki bu yerlerde çalışanların güler yüzlü, sabırlı ve kabul edici tutumlar içinde olmayıp işini nefretle yapar gibi davranmalarında başka etkenlerin yanı sıra bu etkenler de rol oynamakta olabilir. Biz mekanları, nesneleri ve o ortamda yaşadıklarımızı bütün halinde saklıyoruz belleğimizde.

Bir işyerine girdiğinizi düşleyin şimdi. Her şey estetik bir düzen içinde yerleştirilmiş. .Mekan, renkler ve nesneler estetik kaygıların, daha doğrusu insanı önemseyen bir felsefenin etkilerini yansıtıyor. Girdiğiniz yer bir banka veya bir "iş dünyası" ortamı ise dikkatinizi dağıtmayacak bir düzen içinde olmalı. Sükunet ve huzur içinde alacağınız hizmetin ve beklentilerinizin zihninizde düzenli bir şekilde yer alması hem size hem de karşınızdaki insana bağlı. İşte mekan ve çevre düzeni aynı anda her iki tarafı yani hizmet alan ve hizmet sunan kişiyi ve/ya kişileri birlikte kuşatan bir süreç.

Mekanın hangi hizmet için hazırlandığı da çok önemli kuşkusuz. Bir anaokulunda isek, Oyun, yemek dans mekanlarının renk ve desenleri çarpıcı, uyarıcı, hareketlendirici özellikler taşımalı. Ama uyku odası tam tersine uyaranların  az, renklerin yumuşak, geçişlerin belirsiz olduğu pastel bir ortam olmalı.

İstanbul'un eski, tarihi restoranlarında duvarlarda albenili yiyecek resimleri olurdu. (solduklarında çok itici oluyor bunlar). Herhalde iştah açsın diye. Şimdi sanırım bu anlayış biraz değişti Yine de bende fena çağrışımlar uyandırmıyor bu görüntüler. Ama yeme arzusundan çok sanırım nostaljik bir
etki bu. (Yeme arzusu için zaten hiçbir uyarıcıya da ihtiyacım olmadı şimdiye kadar).

Bir de insanlar var ortamın bütünleyicisi olarak. Mekanlar insanlar için. İnsanın daha mutlu daha keyifli yaşaması için tüm emekler, projeler, uygulama ve hizmetler.  Tüm çabamız yaşamı insana daha uygun tasarlamak adına. İnsanların birbirlerinden aldıkları izlenimin de yaşamın en önemli unsurları olduğunu hatırlamak durumundayız.

Sevmek, sevilmek, kabul edilmek, güvenmek, saygınlık diye çeşitlendirebileceğimiz pek çok ihtiyaç kuşatıyor bizi toplumla bütünleşme sürecinde. İnsanları etkileyen ilk ipucu görüntümüz. Ne giydiğimiz, onu üstümüzde nasıl taşıdığımız, kendimizi kılık kıyafetimizle güzel ve çekici bulup bulmadığımız davranışlarımızdaki üretkenliği belirleyen ögeler. Kabul edildiğimizi hissetmek, başkalarından aldığımız geri bildirimler,bazen sözle bazen beden ifadesi ile aldığımız değerlendirmeler sandığımızdan daha çok etkiliyor bizi. Aynı şekllde hizmet aldığımız bir ortamda bize hizmeti sunan insanların kendilerine olan özenleri bizi de önemsemelerini içerir. Giyim tarzı, kişisel bakım, hem ortamla hem de sunulan hizmetle bir bütün oluşturur.

Hepimiz biliriz. Kimi sabahlar daha keyifli başlanır güne. Kimi zaman da yataktan kalkmak bile zordur. Giyinme süreci o günkü ruh halimizle çok ilgilidir. Bir kompozisyon düşünürüz  ama aynada beğenmeyiz. Yahut bir süre hep aynı şeylere takılırız. Belirli bir tarzın kural olarak benimsendiği kurumlarda çalışıyorsak işimiz braz daha kolay. Seçenekler sınırlı.  Ama gene de bu seçeneklerin kendi sentezimizle buluşması bize kalmaktadır. Çalışma ortamı, mekan, nesneler ve çalışma arkadaşlarımızdan oluşan desenin estetiği bizim seçimlerimizle bütünleşiyor. Takılar, yüzümüz, ve gülümseyişlerimiz de bizim tamamlayıcılarımız.

Örnekleri çoğaltabilirsiniz Hatta bir öneride bulunabilirim size. Acaba girip çıktığınız, yaşadığınız ortamlarla yaşantı ve deneyimleriniz nasıl etkiliyor sizi belki de birçok sıkıntınız ortamın düzeni ve düzenin size yaşattığı duygularla besleniyor olabilir  

Keşke sorulabilse diyorum çalışanlara ve hizmet alan kişilere. Belki pek çok kişiden alınacak ipuçları birleştiğinde pek çok insanı kuşatan bu ortamların kısacık yaşama katkıları güzelleşebilirdi.

İşte, böyle.
Şimdi açabilirsiniz gözlerinizi. Yolculuğumuzun sonuna geldik. Ama artık içimizde sonsuz mekanlar var. Geçmişten geleceğe uzanan. Şimdi bakın bakalım çevrenize. Gördükleriniz size ne yaşatıyor.

Gelin. Morlar mavilerle dolu gökyüzünü, sarı - kızıl ışıklarla geçmekte olan sonbaharı, yemyeşil giysisiyle ilkyazı ve masmavi yolculukları düşleyerek başlayalım her güne. Çünkü yaşam bu andan ibaret aslında!

Sevgiyle kalın.
(*) Algı organizasyonu ile ilgili bir psikoloji ekolü.



Önemli not: Bu metni bir dostunuza okuyarak onun hayallerine de yolculuk edebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder